7 haziran 1945 tarihli new york times
gazetesindeki haber şöyleydi: "uçan daireler bir gizli silahtır.
Almanlar tarafından üretilmiş ve ülkenin batı sınırında ortaya çıkmıştır.
Amerikan hava kuvvetlerinin verdiği bilgiye göre , almanya göklerinde uçan
gümüş balonlar görülmüştür.Hatta bunların bazıları neredeyse saydam
yapıdadır."
Haberi izleyen günlerde UFOların alman yapımı silahlar olduğu dedikodusu
hızla yayıldı.Alman silah endüstrisinin bu garip nesneleri ürettiğine
inanılıyordu.UFO gözlemleri hızla artarken,özellikle iskandinavya gökleri sık
sık uçan gemiler tarafından ziyaret ediliyordu.İskandinavyada alman
garnizonları kurulmuş ve bunlar savaşın sonuna kadar bölgede kalmışlardı.Bu
dönemde "SS" ideolojisi, yapılan bilimsel araştırmalar doğrultusunda
insanlığın yararına ve çok sayıda kişi tarafından kullanılabilecek yeni
enerji kaynakları aramaya yönelikti.Araştırma birimleri U-13 ve E-4, bu yeni
teknolojiyi mükemmel hale getirmek için çalışıyordu.Böylece Victor
Schönberger 'in uçandaire taslakları ortaya çıktı.Cisimlere Haunebu-1 ve
haunebu-2 isimleri verildi. Hazırlanan plan ve çizimlerin, ünlü temascı
George Adamski'nin 1952 yılında resmini çektiği ufolarıyla inanılmaz bir
benzerliğe sahipti...
Almanlar 1941 ve 1942 yıllarında daire biçimli uçak üretimine çoktan girmişti
bile.Ancak ilk denemelerde çok büyük yapım hataları ortaya çıktı. V-1, V-2,
V-4 den sonra,1942 yılında mühendis Richard Miethe, italyan bilim adamı
Giuseppe Bellonzo ile V-7 nin yeni modeli üzerinde çalışmaya başladı. Zaman
geçerken Hitler'in de desteğini alan Miethe-bellonzo ekibi,
Schriever-Habermohl ikilisiyle ortak araştırmaya girdiler.Böylece inanılmaz
efsanevi V-7 ortaya çıktı ilk uçuş denemesi 20.813 metre, ikinci uçuşta ise
24.200 metreye kadar yükseldi.
Diğer yandan Vril adıyla bilinen uçan diskler projeside devam ediyordu. Bu
projenin mimarı Schumann grubuydu ve mucize yaratan silahlar konusunda
uzmanlaşmış SS E-4 bölümünden destek alıyordu. Vril-1 serisinde tam17 cismin
üretildiği biliniyor. Disklerin çapı 11.56 metre idi ve 2.900 kilometre saat
hızına ulaşabiliyorlardı. garip bir biçimde Vril-1 ve Vril-9 un görünümleri,
amerikalı astronot Edwin Aldrige'in ay yüzeyinde gördüğü nesnelere çok
benziyordu!..
Almanlar savaşın sonuna kadar silahlarını mükemmel hale getirmek için çalışmayı
sürdürdüler. Yeni projelerine " ateş topu" adını wermişlerdi. Radyo
dalgalarıyla yönlendirilen ateş toplarının tek amacı vardı: yok etmek!..
Düşman uçaklarından çıkan gazı buluyor ve radarlarını işlemez hale
getiriyordu. Motorun yada elektrik sisteminin tümüyle çökmesini sağlayan ateş
topları ürkütücüydü. Bu özellik, bazı UFO gözlemlerinde, UFO'nun yakın teması
sırasında araba motorlarını durdurması , elektrik kesilmesi yada elektrikle
çalışan cihazlardaki geçici bozulmayı akla getiriyor.
O dönemde, bugün UFO adını verdiğimiz dairesel biçimli taşıt araçları inşaa
edildi, kullanıldı we tanıklar tarafından sayısız gözlem yapıldı. Şimdi bu
tanıklardan birini orjinal almanca metinden yapılan çeviriyle yeniden gözden
geçirelim.Çok gizli askeri belge özelliği taşıyan gözlemde tanığın adı ve
kimliği açıklanmamıştır:
"Almanya'nın Bavyera bölgesindeydim.Cumartesi öğleden sonra, akşam olmak
üzereydi. Karşı taraftan yüksekliği pek de fazla olmayan uçan bir cismin
yaklaştığını gördüm.Çapı 8 ila 20 metre arasındaydı. Çevresine ıslık sesi
yayıyordu ve cisim hafif bir titrreşim ile sarsılıyordu.Cismin alt kısmında
üç yarım küre bir tanede mavi nokta vardı. Ortadaki gamalı haç resmi hemen
dikkatimi çekti.Pencere benzer bir şey yoktu sadece delikler vardı. Bu ıssız mekanda
ve çevrede artık çalışmayan eski fabrikalardan başka bina yoktu.Garip cisim
alçaldı ve görebildiğim kadarıyla bir duvarın arkasında yere indi. Az sonra
ortaya çıkan kamyon cisme yaklaştı ve uzaktan pek de seçemediğim şeyler
olmaya başladı.Sadece insan formunda iki silüet görebildim. Biri uçan cismin
alt tarafında diğeri ise üstündeydi.Uçan disk yüzeyi :-):-):-):-)l plakalarla
kaplanmışa benziyordu. Hem alttaki üç küre hemde üst tarafta çıkış borusuna
benzeyen bölümler dikkatimi çekti. Az sonra 'NSU 80 Solingen' plakalı bir
araba geldi. Bunu yeşil bir volkswagen izledi.Gidip yakından bakmaya karar
verdiğimde ise, uçan cisim çoktan ortadan kaybolmuştu.Yaptığım gözlemden bir
hafta sonra, bu bölgede pek çok kişinin UFO gördüğüne dair raporlar
verildi.Benimle aynı cismi yada benzerlerini görmüş olabileceklerini
düşündüm.Benzincide çalışan bir adamla konuştuğumda onunda aynı cismi
gördüğünü öğrendim."
Çetin BAL: UFO teknolojisi konusunda çalışmalar yapan ''Nazi Almanyası''
görünmezlik teknolojisi, zamanda yolculuk ve boyut atlaması konularıylada
yakından ilgilenmişlerdir.Hatta bu ve benzeri teknolojilerin araştırılması
için Tibet ve Hindistan taraflarına VİMANA adı verilen, destanlarda adı geçen
uçan araçların tarih öncesi kayıtlarının incelenmesi yönünde bir ekip
gönderildiği speküle edilmektedir.Benim kanımca o dönemdeki NAZİ bilim
adamları elektromanyetik gücün bir çok doğa üstü gibi görünen fenomenlere yol
açabileceğini biliyorlardı.Ve bahsi geçen teknolojilerin elektromanyetizmin
gizemli yapısı içinde çözülebileceğini her nasılsa bir şekilde
biliyorlardı.Ve elektromanyetizmin prensiplerini kullanarak yerçekimine karşı
gelebileceklerini düşünüyorlardı.
Hitler OKÜLT bilimlerlede ilgileniyordu.Alman ırkının geçmişteki büyük bir
uygarlığın (ATLANTİS'in) devamı olan üstün bir ırk olduğunu düşünüyordu.Adolf
Hitler spiritüel (ruhsal) bilgilerle ve bu kanaldan yapılan dünya dışı
bağlantılarla da ilgilenmekteydi.Her ne kadar da bilinen alışıldık tarih
kayıtları içinde yer almasa da Hitler'in ufolar ile ilgili bir takım
çalışmalar yaptığı ve hatta UFO'ları kullandığı doğrudur. İnanması hayli güç
bir spekülasyona göre O zamanlar Adolf Hitler'in sağ kolu Genaral Himmler'e
bu görev verilmişti. O da son derece negatif bir varlık olduğu için düşünce
formu şeklinde negatif Orion'lu uzaylılardan yardım alarak çok gelişmemiş UFO
araçları yaparak kullandıkları söylenebilir ama gelişmiş UFO'ları
kullanmalarına ''Dünya Dışı Konfederasyon'' tarafından izin verilmemiştir...
Eğer dünyaya koruyucular ve Satürn Konseyi tarafından karantina uygulanmamış
ve özgür irade yasası olmasaydı, Hitler gelişmiş Ufo'ları devreye alacak ve
tüm dünyayı 1 hafta içinde denetim altına alabilecekti...
Almanya'da ortaya çıkan yeni tarihi kaynaklar Hitler'in savaşın son döneminde
UFO'lara benzeyen uçaklar geliştirdiğini ortaya koydu. Alman belgeseline göre
1943 yılında Naziler Avrupa'da üstünlüğünü korumaya devam ediyordu. Ancak
diğer bölgelerde orduları gerilemeye başlamıştı. Bunun üzerine Hitler çareyi
Pseudonym 7 adı verdiği kanatsız uçaklar üretmekte buldu. Andreas Epp adlı
bir mühendisten çalınan planlarla hazırlanan prototip uçaklar, radarlara
yakalanmıyor ve kendi çevrelerinde dönerek hareket ediyordu. Hazırlanan 15
prototip uçağın görünüşü UFO'lara benziyordu.
Mussolini'ye tanıttı
Hitler test uçuşları başarıyla sonuçlanınca bunları dostu İtalya lideri
Mussolini'ye de tanıttı. Mussolini'nin silah danışmanlarından Luigi Romersa
(84) Almanlar'ın UFO'sunu "Yuvarlaktı, ortasında çevresi tamamen camla
kaplı bir kokpiti, kenarında jet motorları vardı" diyerek tarif ediyor.
Fabrika hataları nedeniyle uçaklar üretilemedi. Savaşın son aylarında da
Prag'da Skoda fabrikası ile beraber çizimleri ve prototipleri de yok edildi.
ADOLF HİTLER, EMELLERİNE ULAŞABİLMEK İÇİN BİLİMİN EN UÇ SINIRLARINA GİTMEYİ
DE İHMAL ETMEDİ. KUSURSUZ IRK İÇİN GENLERLE OYNADI, DÜNYAYI FETHETMEK İÇİN
UFO İMAL ETTİRDİ.”
Haziran 1937”de, Hitler ve Goering”inde aralarında bulunduğu Nazi ordusunun
başta gelenleri, birliklerinden özel olarak seçilmiş kuvvetleri ülke dışına
yolladılar. Bu birliklerin görevi, uzay ve uzaylılarla ilgili bilgi
toplamaktı. Araştırmalar sırasında Türkiye sınırları içinde Nuh”un Gemisinin
bulunduğu farz edilen Ağrı Dağı”nda bazı hikayeler dinlediler.
Bu hikayelere göre 200 nesil önce, gökyüzünden büyük ve de çok gürültülü bir
ev yeryüzünüze indi. Ev olarak adlandırılan uçan nesnenin çıkardığı gürültü,
köyde bulunan herkes tarafından duyulmuştu. Daha sonraları köy halkından
biri; bu nesneyle karşılaşmış. İçinden çıkan insana benzeyen varlıklar adamı
selamlamış. Adama gemiye gelmesini söylemiş. Adam köylülere geminin dışının
dokunulmayacak kadar sıcak ve parlak olduğunu, ayrıca içeri girdikten sonrada
geminin havalanıp bir kuş gibi uçtuğunu, adamların içeri girdikten sonra
taştan yapılmış şapkalarını çıkarıp onunla konuştuğunu anlatmış.
Resimlerin çekildiği tarih: 1944
Anlatılan hikaye Almanya”ya bildirildi. Bir ay sonra aynı bölgeye iki birlik
daha gönderildi. Birinci grupta, Hitlerin ünlü kimyasal ölüm silahlarını
üreten bilim adamları vardı. Bu grup, bahsedilen evi bulmak üzere
görevlendirilmişti. Bilim adamları, o günün bütün teknolojisini kullanarak
bahsedilen evi aramaya başladılar. Sonunda da bu amaçlarına ulaştılar. Bir
dağın tepesindeki mağaranın içinde bu gemiyi buldular. UFO, 25 metre
genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeydi. Dünyada bulunmayan katı bir
maddeden yapılmıştı. Bilim adamları gemiyi çalıştırmayı denediyse de başarılı
olamadı.
Aralık 1938 yılında, bulunan UFO, büyük bir gizlilik içinde Almanya”ya
getirildi. UFO araştırması için Almanya”da ki en ünlü bilim adamları Münih’in
kuzeyinde kurulan bölgeleye getirildiler. Araştırma laboratuarı, başka
kuvvetler tarafından fark edilmemesi için eski tuz madenlerinin bulunduğu bir
bölgeye konuşlandırıldı. Fakat bu bölgenin Amerika Birleşik Devletleri
ajanları tarafından fark edilmesi uzun sürmedi. Nazi bilim adamları ise, UFO
ve bileşenleri hakkında birçok bilgiye sahip olmuşlardı.
Temmuz 1941”de, Amerika Birleşik Devletleri, Oz kod adını verdikleri bir
ajanını bu laboratuara sokmayı başardı. Oz, buranın resimlerini çekmiş,
burası hakkında birçok belge almıştı. Fakat bunların Amerika”ya gönderilmesi
sırasında, Almanya”da ki Nazi hazinesini toplayan Rus birlikleri tarafından
bu belgelere ve resimlere el konulmuştu. Büyük bir Rus birliği bu topraklara
gönderilmiş, ondan sonraki zamanlarda da ne bu kurulan UFO üssünden ve ne de
belgelerden hiçbiri bulunamamış.
Nazilerle UFO’ların yakınlığı hakkında birçok belge ve söylenti mevcut.
II.Dünya Savaşı”nda Nazi”lerin bu UFO’ları kullandığı söylentisi
var.Gerçekten bu teknoloji savaşta kullanılabilmişmiydi? Yada buna fırsat
oldumu? Bunu kimse bilmiyor ama bir gerçek varki oda ortalığın bunca dumana
boğulduğu bir yerde mutlaka bir gerçek payı olmalı..!
THULE örgütü -Nazi ideolojisi ve Gizli zaman yolculuğu deneyleri
Çetin BAL: Aşağıda bahsi geçen Thule örgütüne dair resmi tarih kayıtlar
içinde yer almayan ve sadece bir takım söylentilerden ibaret olan ilginç bazı
bilgileri siz okurlarımın dikkatine sunmam gerektiğini düşündüm.Çünkü en az
bir çok gizemli olay kadar Thlu örgütü ve Nazi teknolojisi ve Nazilerin
ilginç araştırmacı yanları ve Nazi bilim adamlarının ilgi alanları hep bir
sis perdesi altında kalmış ve bu noktada bir çok spekülasyon üretilmiştir.Bu
spekülasyonlar NAZİ lerin Atom bombası yapma girişimlerinden, yerçekime karşı
gelen uçan disk teknolojilerine ve zaman yolculuğu araştırmalarına kadar bir
çok konuyu kapsamaktadır.Bunlar ne kadar gerçek yada ne kadarı doğru bunu
bilmek yada bu konuda net bir fikir beyan etmek oldukça güç ve hemen hemen
imkansızdır.Resmi ve bilimsel anlamda tarihe baktığımızda tüm bunlar bir deli
saçmasıdır.Ama ben Modern bilimin gelişen serüveni içinde bu NAZİler ve zaman
yolculuğu hikayesini en tutarlı konsept içinde kalmaya çalışarak ve en
uçlarda gezerek toplamaya çalıştım.Sonuç olarak sizler için biraz fantastik/
bilimkugusal gelebilecek aşağıdaki kısa makaleyi oluşturdum.
Bizim söz konusu edeceğimiz Thule ise, bir ezoterik öğreti ve örgüt...
Şurası hiç de ilginç değildir ki, Thule Örgütünün sembolü, çift boynuzlu
Viking miğferidir. Söylemsel kökleri, kayıp kıta Mu'ya dayanan bu öğretinin
temel konusu, insan psikolojisinin derinlikleri ve zamandır.Kimileri bu çift
boynuzlu migferin bir wormhole tünelini simgelediğini düşünmektedir.
(...Yanınızdakilerle birlikte bir zamandan başka bir zamana
sıçrayabilmektesiniz! Bu yanınızdaki, bir çakmak da bir uçak da bir uzay gemisi
de bir fabrika da olabilir!)
Thule örgütü'nün amaçlarına gelince ; bunlar özetle :
· Zamanda gidip gelen üstün yaratıklarla ilişkiye geçmek,
· Üstün bir Âri ırk oluşturmak : (Bunun için de saf bir Cermen ırkı oluşturup
pan-Cermenik bir Alman Imparatorluğu'nu kurmak ve bu imparatorluğu Âri ırkın
oluşturulmasında kullanmak) ve bu arada,
· Hıristiyanlık öncesi antik Alman kültürünün yeniden uyandırmak,
· Böylece dünyanın yazgısını değiştirmek ve
· Mu uygarlığına ulaşmaktı.
Gizlici örgüt ve öğreti olarak Thule'un felsefesine gelince; Bunu Eckart,
şöyle açıklıyordu: "Tule'un tüm sırları, eski bir kayıp uygarlığa
dayanır. İnsanoğlu ile dış zekalar arasında bazı varlıklar, bu sırlara
erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. İşte bu güçtür ki, Almanya'yı
dünyaya egemen kılacaktır". Bu sözler, Nazizmin de temelini
oluşturuyordu.
Dikkat edilirse bu sıralamada adı geçen öğreti ve örgütlerin, aslında
yeterince heterojen bir kök ve geçmişe sahip olmadıkları görülür. Üyelerin
çoğunluğunun Hristiyan görünmelerine karşın, Thule için bu bile gerek ve
yeter bir koşul değildir. Açıkçası, Thule'un üye ve öğreti olarak içeriğini
netleştirmek oldukça zordur. Bu içerik içinde Pagan, Cermen, Gnostik,
Kabalacı yani yahudi mistizmi, Âri ırk ve bolca Katolik unsurlar vardı. Yani,
Thule'un oluşumu tek tip ve homojen değildi. Bir kök Tötonlara giderken öbürü
Cermenlere, bir başkası Mu'ya, bir başkası Hint ve Tibet Aryenlerine, bir
başkası Tapınakçılara, bir başkası ise, doğrudan Masonlara gidiyordu.
Saydığım ve saymadığım bir çok öğe ve etken, kolayca Thule'da bir araya
gelebiliyorlardı ; çünkü ortak ve temel bir konu vardı: Zaman gezmenliği!
19. yüzyılın başında, Almanya'da aşırı sağ eğilimleri ve birbirleriyle de
yakın ilişkileri olan Tapınakçılığa bağlı üç örgüt kurulmuştu:
Armanenschafft, Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi. Her üçü de
Tapınakçıydı.Bu üç örgütün en önemli işlerinden biri, Germenorden (Alman
Tarikatı) adlı örgütün kurulmasına katkıda bulunmalarıydı. Bu Alman Tarikatı
1912'de kuruldu ve Âri ırkın varlığına ve üstünlüğüne inanıyordu.
1. Dünya Savaşı sırasında ateşli Alman milliyetçilerini organize etmişti. Onu
önemli kılan asıl şey ise, Tuhule örgütünün oluşmasına önayak olmasıydı.
Thule Derneği ya da Almanca adıyla "Thule Gesselschaft".
Thule Derneği’nin kurucusu "Baron Rudolf von Sebottendorff"tur.
Diğer adı, Rudolf Glauer.Yüksek öğrenimini yarım bırakıp, gemilerde üç yıl
elektrikçi olarak çalıştı. Böylece bir çok yer gezmiş oldu. Uzak Doğuya,
ezoterik öğreti ve gruplara da ilgisi bu sayede oluştu. Bu gezileri sırasında
simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalışmış, Gül-Haç felsefesi üzerinde de
uzun araştırmalar yapmıştı.
Türkiye'de onu "Gizli Müslüman Baron" olarak biliyorlardı. Sufizmi
ayrıntılı biçimde biliyordu. Birçok tarikatla ilişkisi vardı. Güçlü bir Mason
kariyerine sahip olarak özellikle, Bektaşilikle ilgilenmişti.
Rudolf Hess: Bu topluluğa ilk katılanlardan biri kimdi dersiniz? Rudolf Hess;
Hitler'in kötü yoldaşı! Antisemitik düşünceleriyle ünlü, "Oyuk Dünya
Kuramı"nın babası, Aryan ırkının varlığına ve üstünlüğüne inanan,
ezoterik ve inisiyatik tarikatlarla bağlantılı bir bilim adamıdır.
Barış görüşmeleri için İngiltere’ye gönderildi ama orada tutuklandı. Spandau
cezaevinde ömür boyu hapse mahkum edildi.
Haushoffer: Thule’un en önemli ve etkili üyelerinden biri. 1869 doğumlu. Bir
bilim adamı, Münih üniversitesinde profesör. Profesör ve general. Hitlerle
onu tanıştıran Rudolf Hess'ti. Kavgam'ı Hess ve Haushoffer yazdırmıştı
Hitler'e. Nazi Partisi için Gamalı Haçı seçen de oydu. Deitrich Eckart'tan
sonra Hitleri en çok etkileyen ikinci insandı. 1934'de genç bir general ve
çok güvenilir bir kâhindi. Düşmanın saldıracağı yeri, saati ve mermilerin
düşeceği yerleri söylüyordu. Hitlere de Parise ne zaman gireceğini, nerede ne
kadar dirençle karşılaşabileceğini söylemişti. Rooswelt'in ölüm tarihini de
doğru olarak vermişti.
Uzak doğuda uzun yıllar resmi görevde bulundu. Japonca biliyordu. Ona göre
Alman ırkının kökleri Orta Asya'da idi. Aslında o da bir Gurdjief
öğrencisiydi. İkisi de Tibet Locası'na üyeydiler ve bu Tibet Loca'sının
dünyanın altında yaşayan ve insandan daha üstün bir tür ile ilişkisinin
olduğuna inanıyorlardı. Hitler, Himmler, Goring, fizikçi Morell de aynı
locanın üyeleri idiler.
Thule derneğinin özünü şöyle açıklıyordu: Thule'un tüm sırları eski kayıp bir
uygarlığa dayanmaktadır. İnsanoğlu ile dış zekaların arasında bulunan bazı
aracı varlıklar bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar.
Bu güç Almanya'yı bütün dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç ve bu gücün kaynağı,
geleceğin üstün insanının ortaya çıkması için imkan sağlarken, insan türünün
de değişimine yol açacaktır. İşte bu ifadeler özet olarak Thule’un da
Nazizmin de temelini oluşturmaktadır.
Yaşlı bir okültist kadının kendisine yıllar önce anlattığı "Almanya'yı
kurtaracak Mesih" prototipini Hitler'de görmüştü. Bu nedenle bu genç
adamın elinden tuttu, onu Thule'nin zengin ve etkili üyeleri ile tanıştırdı.
1923 yılında kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti’nin yedi kurucu üyesinden
biriydi.
Aynı yıl öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer’e
bırakmıştı. Vasiyetinde ise, şöyle diyordu: Hitler’i izleyiniz. Dans
edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli
araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir
Alman’dan daha fazla etkilemiş olacağım.
Eckart ve Rosenberg 1920'de Hitler’le tanıştılar ve onu üç yıl sıkı bir
eğitimden geçirdiler. Hitler’e doğu ezoterizmini, gizli dilini ve bu dille
konuşmayı öğreten Eckart'tı. Öğretisini iki bölümde Hitlere aktarmıştı :
Gizli öğreti ve propaganda.
Bu da gösteriyor ki, Hitler üzerinde birinci derecede etkili olan bir
isimdir. 1923'de Nazi partisi kurulduğunda Kurucu yedi üyeden biriydi.
Hiç kuşkusuz, Hitler’in ve Nazi Partisinin Thule’un bir ürünü olduğu söylenebilir.
Onun da Thule’a derin ilgi duyduğu, onayladığı, çalışmalarını yakından
izlediği, zaman zaman derneği ziyaret ettiği doğrudur. Hiç kuşkusuz, onun
akıl hocaları ve yaratıcıları oradaydı. Hitler’i tetikleyen, eğiten,
ideolojisini, düşünce yapısını veren, hedeflerini belirleyen onlardı.
Eckart başta olmak üzere Alfred Rosenberg ve Karl Haushofer Hitlere çok zaman
ayırmışlar, ilgi göstermişler ve onu eğiterek hazırlamışlardı. Özelikle
Eckart, Hitler’e mistik doğunun gizemlerini öğretmiş ve Thule’un temel değer
ve öğretisini benimsetmişti.
Thule’de Güneş, Aryanların kutsal sembolü olarak bilinirdi. Bir Tibet
söylencesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’da, Gobi’de çok büyük bir
uygarlık vardı. Bu uygarlık yıkıldı ve Gobi de bir çöle dönüştü. Buradan
canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ya göç ettiler.
Thule Örgütü’nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını
(Âri soyunu) oluşturduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden General Haushofer,
kaynaklara dönmeyi istiyor, bunun için de Doğu Avrupa’yı, Türkistan’ı,
Pamir’i, Gobi’yi ve Tibet’i ele geçirmeyi planlıyordu. Ona göre, bu bölgeleri
ele geçiren, Dünya’ya egemen olacaktı.
Hiç kuşkusuz, Hitler'i siyasete sokan, yükselten ve ona mali destek bulan da
Gamalı haçı Nazi bayrağı yapan da Thule idi.
Tuhule, temelinde, o bir tür Zaman Gezmenleri Derneği idi! Hitler’i
seçmesinin temel nedeni, Hitler’in bir çok özelliklerinin yanısıra onun zaman
gezmenliğine duyduğu ilgi idi.
Bu durum Hitler’de Thule’a karşı direnilemez bir çekim oluşturuyordu. Ayrıca
Hitler sıkı bir ezoterikçi idi. Öne çıkmağa, kahraman olmağa meraklıydı ve
tipik bir medyumdu! Onun bu özellikleri de Thule’un ona çekilmesini
sağlıyordu.
Şimdi Hitler’in biraz da medyumsal-parapsişik yönünden söz edelim: Zaten
tamamı kırklara karışmış bir kasabada doğmuştu. O kasabada ruhlardan,
medyumlardan geçilmiyordu! Kendisinin de medyumik yeteneği vardı. Bir çok
vizyonlar gördüğü, bir çok bilgiler ifade ettiği bilinmektedir. Hitler' in
çevresindekilerin görmediği fakat kendisinin gördüğü, bir çok varlıktan söz
ettiği kayıtlara geçirilmiştir. Hatta bu yüzden şizofren olduğundan bile
kuşkulanılmıştır. Onun hitabeti ve kitleleri etkilemesi de bir çok kişilerce
parapsişik bir yetenek olarak algılanır. Keza yakın çevresi Hitler'in geceleri
''Büyük Ruh'' isimini verdiği bir bedensiz varlıktan geleceğe dair bilgi
aldığı söylenir.
Bu bilgilerden sonra büyü, mitler, Büyük Ruh, Mu, Tuhule, zaman gezmenliği,
Şamballa derken, Hitler’in nasıl bir zihinsel karmaşaya sürüklendiğini açıkça
görüyoruz. Hess, Oyuk Evren kuramı yanında bir de buzul kozmozdan ve bir Buz
Çağı'ndan söz ediyordu. Hitler kendi döneminde bu buz çağının ateş çağına
dönüşeceğine inanmıştı. Üstelik bu çağı başlatmak için de kendisi seçilmişti!
Rusya buzuluna orduyu yazlık elbiseyle göndermesinin nedeni buydu!
Hep bunlar, kara büyünün, Şamballa’nın, Büyük Ruh’un (aslında Einstein'lada
bağlantılı olduğu düşünülen bir zaman yolculuğu grubuyla gelen, zaman Volf
Messing'in telepati gücünün) marifetiydi.
Böylece süreç tapınakçılardan başlıyor, Masonlara bulaşıyor Germonerden’i
(Alman Tarikatını) doğuruyor ve o da Thule’un doğuşunu hazırlıyordu. Sonra
Thule örgütü kendi etkisi altında zaman gezmenliği uğruna Hitler’i ve Nazi
Partisini yaratıyor. Âri Irk’la dünyanın kurtuluşu ve zaman gezmenliği uğruna
Naziler, Doğu gizliciliğine bulaşıyor ve sonunda II. Dünya Savaşı ortaya
çıkıyordu.
Bir çok başka amaç ve ideallerle kuşatılmasına ya da zenginleştirilmesine
karşın Thule’nin merkezî konusu yine de Zaman'dı ve bu durum Hitler’in
onlarla daima ilişkide olması için için yeterliydi.
Hitler’in eski uygarlıklara, mitolojilere olan ilgisi de Thule ile
örtüşüyordu. Doğa yasalarının üstüne çıkmak istemesi ve bu yüzden büyü ile
ilgilenmesi de öyle. Bir farkla ki, Thule ileri gelenlerinin hiç biri kendini
böyle ortaya atmamasına karşın Hitler, güç ve imperium uğruna kırklara
karıştığına ve seçilmiş olduğuna inanıyor ve dünya egemenliği fikrine
lâpinler gibi atlıyor ve öne çıkıyordu.
HİTLER NAZİLER VE
SEKÜLERİZM
Peki din ve dindarlık bakımından Hitler’in durumu neydi? O, sağın neresine
düşmekteydi? Düz tarih bile, Hitler ve Naziler konusunda, din söz konusu
olduğunda, bir garipliğin olduğunun farkındadır. Ortaya konan fotoğraflarda
bir tuhaflık vardır gerçekten de... Marksizmle silahlı mücadele, yoğun bir
Yahudi katliamı ve kiliseye çok soğuk bir yüz. Sağın da solun da neresine
düştüğü belirsiz bir kimlik bu. Bence güce soyunmuş bir ezoterizmin tipik
örneği. Tapınakçıların da soğuk ve din dışı bulunmalarının nedeni sanırım
buradadır.
Ne ki, sonuçta Hitler de tüm güce soyunan ezoterik öğreti yandaşları gibi,
sekülerliğini korumaktadır. Güç isteğinin girdiği yürekte Tanrı yada evrensel
sevgi barınamamaktadır. Açık olan budur. Tanrının (evrensel birliğin) çıktığı
gönle de genellikle güç isteği egemen olmakta ve bu da eski mısır'ın
Tanrı-Kral misyonuna giden yolun kapısını aralamaktadır.Bu ne tapınakçıların
ne başka misyonsal eğilimlerin ne de Nazilerin sorunudur...
Sekülerleşmenin gerçek kaynağı, ırkçılık değil, güç isteğidir ve bu güç
isteği, zamanımızdaki bazı gizlici örgüt ve öğreti yandaşlarını bugün, dünya
imparatorluğuna soyunma noktasına getirmiştir. Oysaki demaokratik,
katılımcı,daha hoşgörülü ve sevgi dolu bir dünya gerçeği için daha uzun
ömürlü bir insan uygarlığı için çoğulcu bir yönetim söz konusu olmalıdır.
Bu anlamda Devletlerin kendi aralarında savaş kararı alamadıklarını, savaş
kararını almada kapitalist dünyada sömürü üzerine dayanan kar ve çıkar
hesaplarının tehlikeye girdiği bu güç efendilerinin yani uluslararası büyük
finans şirketlerinin bunda etkili olduğunu belirtmek gerekir. Demek ki,
sanayileşmenin gündeme geldiği bu dünya arenasında savaş çıkaranlar,
terörizmi bir şekilde destekleyenler işte bu güç efendileridir. Rasyonel
değil de güdüsel güç isteğinin sonuçları daima savaştır. Bunun artık
görülmesi gerekir.Birey bu noktada kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının
önüne almaktadır.
Gamalı Haç'ın NSDAP'a Thule Örgütü tarafından yerleştirildiği doğrudur. Ama
aslında o, arşetipik bir şeydir. Onda paganik kökler de bulmak olanaklıdır,
ama paganlığa mal etmek de yanlıştır. O, yalnızca Kabalacılığın tekelinde de
değildir. Onun umulmadık kadar gerilere giden bir tarihi olduğu doğrudur.
Söylentiye göre, Thule bu sembolü Mu uygarlığından alıp Nazi Partisi’ne
amblem yapmış. Mu tabletlerinde gerçekten de bu sembol vardı ve Mu'ya özgü
gizli bilgiler içeren çok önemli bir semboldü. Bu sır, çok sıkı eğitimden
geçmiş, eski Mısır ve Tibet rahiplerince de biliniyordu ve onlar tarafından
korunuyordu.
Bu sembol bir de iki yeraltı uygarlığı olan Şamballa ve Agartha'da
kullanılıyordu. Nazilerin önde gelenleri de (yedi kurucu üye) bu sırrı
öğrenmişlerdi ve bu bilgi de doğal olarak Tibet'le olan ilişkileri sayesinde
ele geçirilmişti. Onların gamalı haç hakkında edindikleri bilgi Şamballa'dan
geliyordu ve Şamballa pek de hırlı bir uygarlık ve güç olarak bilinmiyordu.
Temeli şer ve karanlıktı. Bu da bize Hitler'in haklı olarak, nereye
yakalandığı ve nereye hizmet ettiği hakkında bir fikir vermektedir.
Gamalı Haç'ın, Thule'nin Tapınakçı kökenine uygun olduğu da doğrudur ama bu
sembol Tapınakçıların da tekelinde değildir. Ona eski Hint mandalalarında da
Cengiz Han'ın yüzüğünde de rastlıyoruz! Öbür taraftan, Kabalistik ve Masonik
kaynaklarda, Siyon yıldızı ile iç içe kullanıldığı da doğrudur.
Haushoffer'ın Hindistandaki çalışmaları sırasında bu sembolü görüp
etkilenerek aldığı ve Nazi bayrağı yaptığı da söyleniyor. Aslında Gamalı Haç
şekil olarak başka bir şeymiş de o şekli ters çevirerek Gamalı Haç yapmış.
Hah! İşte burası ilginçtir. Ters çevirdiği orijinal örnek acaba neydi
dersiniz?
UZAK DOĞU
BAĞLANTILARI
Thule ve onun bir uzantısı olan Nazi Partisi, aktüel ve siyasi alanda dünyayı
ateşe vermişti ama bunlar başında da sonunda da ezoterik içerikli ve
nitelikliydiler.
Hess Oyuk Dünya kuramı geliştirmişti. 1930'larda tümüyle Atlantis gibi kayıp
kıta ve toplumları araştırmaya adanmış dergiler çıkıyordu. Otto Rahn 1938'de
Güney Fransa'da "Kutsal Kâse"yi aramaya girişmişti. Bu kâse son
yemekte kullanılan şarap kabıydı ama olağanüstü bir sırrı da beraberinde
taşıyordu. Ahit Sandığı gibi bir güç yaydığına inanılıyordu.
Thule'un Tibetli rahiplerle de ilişkileri vardı ve Dalai Lama ile iyi
ilişkileri olmuştu.
Bu uzak doğu ilişkilerinin temelindeki nedenler;
· Âri ırk
· Ezoterizm ve
· Zaman gezmenliği idi.
Thule de Nazi ileri gelenleri de tarih öncesi Ariyan ırkının Hindistan ve
Tibet'te hâlâ var olduğuna inanıyorlardı. Önce Cermen ırkını saflaştırıp, bu
ırkı Âri ırkın ortaya çıkması için hizmete koşacaklardı. Yani doğu
ezoterizmini tanımak, oraya bağlanmak ve orayla ilişkide olmak zorundaydılar.
İşte o nedenle,Thule Örgütü 1943 yılına kadar Tibet'le yakın ilişkisini
sürdürmüş, birbirlerine karşılıklı heyetler göndermişlerdir.
Bu ilişki çok derin, anlamlı ve yoğundu; çünkü temelinde Âri ırk,
uçandaireler ve zaman gezmenliği vardı! Bu Thule’yi de Hitleri de çok
yakından ilgilendiriyordu. Bu ilişki konusunda ümitlenip heyecanlanmamaları
olanaklı değildi. Çünkü uzak doğu yalnızca ezoterizm yönünden değil,
uçandaireler ve zaman gezmenliği bakımından da görmezden gelinemez bir
kaynaktı.
Hint-Tibet mitlerinde, zaman yolculuğu yapan Dhurakhapalama, Vaidor; UFO
benzeri uçan disklere de Vimana denilmekteydi. Hint mitlerinde, Vaidor’ların,
Turan Dağı’nda olduğu; Vimana’ların ise, Tor Dağı’ında bulunduğu, daha
doğrusu inip, kalktıkları yazılıydı. Hatta, Çinliler’in, Fransızlar’ın (Kont
Sédir) ve Ruslar’ın (Çar Nikola) büyük paralar harcayarak kurdukları
ekiplerle Dhurakhapalam’ı arattırdıkları söylenir. General Haushofer da
Tibet’te bu konuda araştırmalar yapmıştı. Onu Gurdjief bulmuştu ve Kamensky
diye birini iki yıl ileri yani zamanda iki yıl geleceğe göndermişti.
Şu da var, Thule ve Nazi partisinin bu uzakdoğu ilişkisi pek tekin bir şey
değildi ve Hitler’e de Almanlara da pahalıya patladı. Çünkü birçok
araştırmacı, Nazilerin, aslında çok daha karanlık bir örgütün görünen yüzü
olduğuna inanmıştır. Bunun için nedenler yok da değildir. Çünkü bir çok
toplantıda, Nazi Partisi'nin ileri gelenlerinin yanında doğulu, şeytani,
ucube tipler görülmüştür. Bunların Nazilerin iplerini ellerinde tutan Tibetli
rahipler olduğuna inanılıyordu.
1840'larda Almanya'da "Agarta"dan söz ediliyordu. Bu söylenceye
göre, yer altında bir krallık vardı. Buranın kralı, dünyadaki birçok kralı
denetiminde tutuyordu. O, dünyanın efendisiydi ve çok yakında da Dünya
krallığını gerçekleştirecekti.
Yaygın kanıya göre, büyük bir olasılıkla Hitler onun bir numaralı adamıydı.
Doğrusu Hitler de buna hiç hayır diyecek gibi görünmüyordu; çünkü elinde
Amerika'nın bile işgali ile ilgili planlar vardı. İtalyanlar Afrika'yı,
Japonlar Asya'yı yöneteceklerdi.
1926'da Berlin ve Münih'e küçük bir Hintli kolonisi yerleştirilmişti.
Ruslar Berlin'e girdiklerinde ölüler arasında bin kadar alman üniformalı ama
kimlikleri olmayan Tibetlili ile karşılaşmışlardı.
Nazilerin "Odessa" adlı bilim örgütünde, üst rütbeli Tibetliler de
bulunuyordu.
Thule'nin, Tibet kökenli "Yeşil Ejjder" örgütü ile de bağlantıları
bilinmektedir.
II. Dünya Savaşı'nın sonunda yıkılan Nazi karargahında 12 Tibetli rahibin ne
işi vardı? Önceleri buna bir anlam verilmemişti. Çünkü eylem zamanıydı;
kimsenin soru soracak yorum yapacak durumu yoktu.
THULE örgütünün temel amacı zamanı saptırıp gelecekteki dünyada NAZİ
egemenliğini sağlamaktı.Thule Örgütü’nün Hitler tarafından Nazi’leştirilmesinden
sonra, Nazi’lerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyasi amaçlarla kullanmak
istemişlerdir.
Örneğin satır aralarında, zaman gezmenliğinin fazla uzak olmayan bir zamanda
başlayacağı... Bunun için ışık quantlarının bulunması daha doğrusu
anlaşılması gerektiği, bu konuda her şeyin Thule’un yapacağı deneylere bağlı
olduğu filan... gibi ilginç bilgilerin varlığındanda bahsedilmektedir.Bu ne
demek? Thule’un var ve devam ettiği demek. Zaman üzerine deneyler yaptığı
demek!.Thulu örgütüne dahil olan bilim adamları magnetizmal alanlar içinde
cisimleri geçmişe ve geleceğe doğru yürütebileceklerini düşünüyor ve iç içe
dünyalar ve boyutlar gerçeğinden söz ediyorlardı.
Kitap kurdu olan çok yönlü araştırmacılar NAZİ bilim adamlarının bu konudaki
çalışmalarının Amerika'daki Philadelphia deneyine, Montauk projesine ve ordan
da 51.inci UFO araştırma üssüne doğru uzanan ilginç bir bağlantı ağını
içerdiğini sezecektirler.Belki bu bağlantı doğrudan planlı bir bağlantı değil
ama sonuçta bir şekilde bu bilgiler bir yerlerde kesişiyor.
|